Yazar: Gürol FIÇICI
Kitaptan/ Dört kardeştik, Salı Pazarı’ndan alınan bayramlık giysilerimiz, Portakal Hüseyin Amca’nın dükkanından veresiye aldığımız gıcır gıcır ayakkabılarımız, misafir odasındaki sedir üzerine çeyiz gibi dizilirdi. Sık sık kapı eşiğinden içeriye bakardım. Kadife pantolonum ve karyoka ayakkabılarım, kardeşleriminkinden hep güzel görünür keyiflenirdim…Hayalimde giyinir, el öpmeye gittiğim Pakize Halam, Mehmet Amcam, Kadir Dayım ve Emine Yengem’in bu cici giysiler içinde beni gördüklerinde daha fazla para vereceklerini düşleyip sevinirdim. Annemin gri bir mantosu vardı. Yüklükten çıkarır, ütüler, kol içine ipek eşarpını koyar ve kapı arkasına asardı. Babam, bayram için ceketini ters-yüz edilsin diye mahallemizdeki terzi Ömer’e verirdi. Yetişmeyecek endişesiyle heyecanlanır, öfkelenir, hop oturur hop kalkardı. Babam “aptest alanın yüzüne nur iner” demişti. Yanından geçtiğim insanların, ışıl ışıl parlayan yüzüme baktıklarını hisseder, utangaç, hafif kızararak, imren lokantasının önünden, Çarşı Camii’ne doğru babamın ardı sıra bayram namazına giderdim. Namaz ertesi kabristana gitmek adetti. Aile ve eş dost mezarları ziyaret edilir, fatihalar okunup, dualar yapılırdı. Sonra eve döner, merak ve heyecan ile kasap beklerdik. Avlular komşuydu. Sağ tarafta Zehra Teyzeler vardı. Bahçesindeki armut ağacı bizim tarafa dal vermişti. Koparmak için can atardık. Ötesinde Kavak Kadriye’lerin avlusu, Kocadonlu’ların tezek kokulu bahçesi, içinde dört döndüğüm Çavuş Emine Halamın avlusu uzanırdı. Diğer tarafta Aydede’nin üstü tahta ve çinko kaplı salaşı, Meddet’lerin nar ağaçlı bahçesi, Gombak Ali’lerin daracık avlusu vardı. Evlerden kurbanlıkların meee, meee’ sesleri yükselir, yanan ocakların dumanı raksederek serin, mavi göğe karışırdı. Kavak Kadriye’lerin duvarına bitişik erik ağacmın altına çukur kazardık. Sağlamca bir dala ip ve kanca asılırdı. Kurbanı burada keserdik. Anneannemin sabırla tığladığı, dut işlemeli patiska bezi, baraka penceresinde, kurbanın gözünü kapatmak için kasap amcayı beklerdi.